Kamuda kadere yer yok! | KURUMSALHABER.COM.TR
Temel yolunun üstünde muz kabuğu görmüş, “Eyvah, yine düşeceğim” demiş. İlk bakışta gülümseten, masum bir fıkra gibi görünse bile aslında kan …
Temel yolunun üstünde muz kabuğu görmüş, “Eyvah, yine düşeceğim” demiş.
İlk bakışta gülümseten, masum bir fıkra gibi görünse bile aslında kan donduran korkunç bir öyküye dönüşüyor bir tehlikeyle burun buruna geldiğinde davranışını ona göre ayarlamayı beceremeyen bireyin çaresizliği.
Yolunun üstünde olan ve önceden gördüğü için tehlike bile oluşturmayan muz kabuğu değil, olayı kolunun bacağının kırılması ya da beyninin patlamasına yol açacak Temel için bir felakete dönüştürecek olan, göz göre göre muzun üstüne basıp, kayarak, düşüp kafasını kırmasıyla kadere dönüşecek olayımızı bu boyuta getiren muzun kayganlığı değil, kendi ahmaklığıdır.
O yüzdendir ki onu sık sık uyarmaya çalışırlar. “Muz düşürmez, ahmaklık düşürür” diye. Ama nafile!
***
Temel için düşmek kaderdir ve kader de kutsaldır. Nedir kader?
TDK sözlüğüne göre kader önceden değiştirilemeyecek biçimde belirlenmiş olaylar zinciridir. Kader tanımı gereği, değiştirilmesi mümkün olmadığı gibi dinin gereği olduğundan kutsal ve tartışılmazdır da. Tarihin ilkçağlarından beri dünya düzeni salt egemenler yararına dönen çarklarının dönüş biçimi değişmesin diye kader olarak ilan edilmiştir. O yüzden kutsaldır, tartışılmaz ve değişmezdir. Bakınız ilkçağların yönetim biçimlerine, orada iktidar Tanrı’dan gelir, tartışılması ve karşı çıkılması yasaktır. İnsanlar, kendilerini egemenler adına ezen sömüren iktidarlarını kutsal ilan etmişler yüzyıllar boyu düzeni kader olarak tanımlamışlardır ve toplumlar bu kader anlayışını yuttukça iktidarların dayatmalalarını da kabullenmişler, egemenlerin çıkarları için horlanmayı, sömürülmeyi sineye çekmişlerdir. Böylece egemenler nerede dayatmak istenen bir baskı va sömürü varsa kader damgasını basmışlar, kaderi de kutsal kalkanı ardına gizleyerek tartışılmaz kılmışlardır.
Yüzyıllar boyu gasp ettikleri gücün meşruiyet dayanağı olarak Tanrı’yı gösteren iktidarlar ve dünyevi iktidara uhrevi kılık giydirmeye çalışan kilise ne zaman hesap vermek istemediği bir durum ile karşılaşsa kader defini sürmüştür ileriye. Modern çağlarda teokratik iktidarlar yıkılıp kilise siyasal egemen güçler ittifakı çöktükten sonra da siyasal İslam eskiden kilisenin oynadığı rolü oynamaya başlamıştır. 21. yüzyılda karanlıklar çağının temsiliği ve koruyuculuğu işlevini yüklenmiş AKP, dünya birinciliğini kendi elinde tuttuğu maden kazaları alanında da hesap vermekten kaçınmaya çalıştığı her alanda olduğu gibi, kader kalkanı ardına saklanmıştır.
***
Oysa her konuda hesap verilebilirliğin esas olduğu demokrasilerde kamu alanında kadere yer yoktur. Kazaların da sorumluları vardır ve sorumlular da hesap vermek zorundadırlar. Türkiye’nin maden kazalarında dünya birincisi olmasının nedeni gerekli önlemlerin alınmaması, sermayenin kâr dürtüsüyle yeterli emniyet tedbirlerinden kaçınması ve bu davranışlarında da AKP’nin desteğine sahip olmalarındandır.
İş güvenliği konusunda zorunlu önlemleri almayan maden işletmecileri ve onların destekçisi AKP maden cinayetlerinin hesap vermesi gereken sorumlularıdırlar.
Bize yalan söylüyorlar, maden kazaları kader değildir.
Bu kokuşmuş düzenin hiçbir kurumu kader değildir.
Maden kazaları gibi AKP ve kokuşmuş düzenini ve kurumlarını kader olarak göstermek toplumu öğrenilmiş çaresizliğin batağında debelenirken çözümsüzlüğe mahkûm etmek ve etmeye çabalamaktan başka bir anlam taşımamaktadır.
Maden kazaları kader değildir.
Dikta kader değildir.
AKP kader değildir.
Unutmayalım, muz kabuğu düşürmez ahmaklık düşürür!