Rus lider Putin’in, Putin olmasını sağlayan 7 olay | KURUMSALHABER.COM.TR
Rusya lideri Vladimir Putin, 7 Ekim 1952’de Sovyetler Birliği’nin bugünkü ismi Saint Petersbug olan liman kenti Leningrad’da doğdu. Rus lider …
Rusya lideri Vladimir Putin, 7 Ekim 1952’de Sovyetler Birliği’nin bugünkü ismi Saint Petersbug olan liman kenti Leningrad’da doğdu.
Rus lider, 12 yaşında dövüş sporu judoya başladı. 16 yaşına geldiğinde ise Sovyetler Birliği’nin istihbarat servisi KGB’ye katılmayı kafaya koydu. Başından geçen bir dizi olayın ardından da son olarak Ukrayna’yı işgal etti.
BBC’nin yazısına göre, Putin’in düşünce yapısını şekillendiren ve giderek Batı’dan uzaklaşmasına sebep olan yedi kilit olay gerçekleşti.
JUDO
Vladimir Putin, 1952’de Leningrad’da dünyaya geldiğinde kentte, II. Dünya Savaşı’nda yaşanılan 872 günlük kuşatılmanın yaraları henüz tam anlamıyla sarılmamıştı.
Çocukluğunu yaralı bir kentte geçiren Vladimir, bu sebeple kavgacı biri olarak büyüdü. Okulda da huysuzluk yapan Putin için en yakın arkadaşı “Herhanagi biriyle kavga edebilirdi çünkü hiç korkusu yoktu” diyerek çocukluk yıllarını özetledi.
Korkusuz bir kişiliğe sahip olsa da fiziksel olarak avantajsız olan Vladimir, sokak çetelerinin istila ettiği Leningrad’da, kendi koruyabilmek için dövüş sporlarına ihtiyaç duydu. 12 yaşında önce Rus dövüş sanatı olan samboyu yapmaya başladı, sonra judoya geçiş yaptı.
Kararlı ve disiplinli bir sporcuydu. 18 yaşında judoda siyah kemerini kazandı ve ülke çapındaki yarışmada kendi yaş grubunda 3. oldu.
Putin’le ilgili yaratılan maço kimliğinin altında, “tehlikeli bir dünyada kendinize güvenmeniz gerektiği” inancı da Vladimir için doğrulandı.
Putin, kavganın kaçınılmaz olduğu durumları, “Rakibinden önce ve olabildiğince sert vurmalısın ki rakibin ayağa kalkamasın” sözleriyle özetliyor.
KGB’DEN İŞ İSTEMEK
Genel olarak insanlar Leningrad’da bulunan Liteyny Prospekt’te (Bugünkü Liteyni Bulvarı) bulunan 4 numaralı binaya gitmekten korkuyorlardı, çünkü burası Rus İstihbarat Servisi KGB’nin kentteki ana merkeziydi.
Stalin döneminde burada sorgudan geçen çok sayıda insan sonunda kendini Gulag çalışma kamplarında bulmuştu.
Buna rağmen, Putin henüz 16 yaşındayken bu binaya girerek kırmızı halıdan resepsiyona doğru yürüdü ve onu şaşkınlıkla izleyen görevliye “KGB’ye nasıl girebileceğini” sordu.
Putin’e işe alınabilmesi için askerliği yapmış ve üniversite bitirmiş olması gerektiği söylendi. Hukuk okumasının işini kolaylaştıracağı bilgisini de alan genç Putin, sonra kararlı bir şekilde hukuk fakültesini bitirdi ve giriş şartlarını yerine getirerek KGB’de işe alındı.
Sokakta yolunu bulmayı öğrenmiş olan Putin için, KGB kentteki en büyük çeteydi. Komünist Parti’yle bağlantısı olmayan bir kişiye bile güvenlik ve ilerleme imkanı sağlıyordu.
Ama daha da önemlisi, burasının ona “gidişata yön veren insanlardan biri” olma fırsatı sunmasıydı. Putin’in gençken izlediği casusluk filmlerinden aldığı derslerle ilgili dediği gibi;
“Bir casus binlerce insanın kaderini değiştirebilir.”
“MOSKOVA’DAN SES YOK”
Putin, KGB kariyerine büyük umutlarla başlamış olsa da kariyer basamaklarını istediği hızda çıkamadı. İstikrarlı ve disiplinli çalışıyordu ancak uçarı değildi. Yine de kendini geliştirebilmek için Almanca öğrenmeye başladı. Almanca sayesinde 1985 yılında KGB’nin Dresden’deki ofisinde görevlendirilmesini sağladı.
Ancak 1989 yılında Doğu Almanya rejimi hızla çöküşe geçti.
5 Aralık’ta Dresden’deki KGB binası bir çete tarafından kuşatıldı.
Putin çaresizce en yakın Kızıl Ordu garnizonunu arayarak koruma istedi ancak “Moskova’dan emir gelmeden hiçbir şey yapamayız ve Moskova’dan ses yok” yanıtını aldı.
Bu çaresiz anlar Putin’e, merkezi iktidarın ani çöküşünden korkmayı öğretti. Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’un hatası olduğunu düşündüğü şeyi asla tekrarlamamaya, muhalefle karşılaştığında hızla ve kararlılıkla karşılık vermemek, Putin’e göre bir hataydı ve bu “hatayı” tekrar etmemeye karar verdi.
ARABULUCULUK
Sovyetler Birliği dağılmanın eşiğine geldiğinde Putin, KGB’den ayrıldı. Ancak kısa bir süre sonra Leningrad belediye başkanının yanında arabulucu olarak çalışmaya başladı.
Putin, hızla çakılan ekonomide 100 milyon dolar değerindeki petrol ve metali, kentin gıda alabilmesini sağlayacak olan anlaşmayı gerçekleştirmekle görevlendirildi.
Anlaşma gerçekleşti ancak halk gıda maddesine ilişkin hiçbir şey göremedi. Üstü kapatılan bir araştırmaya göre; Putin, arkadaşları ve sokak çetecileri bu parayı ceplerine indirdi.
“90’ların vahşi dünyasında” Putin, siyasi etkinin, paraya dönüştürülebilir bir meta olduğunu ve çete üyelerinin “kullanışlı müttefikler” olabileceklerini öğrendi. Etrafındaki herkes bulundukları konumdan faydalanırken Putin de farklı davranmadı.
GÜRCİSTAN İŞGALİ
2000 yılında Rusya Devlet Başkanı olan Putin, Batı ve Sovyetler Birliği’nden ayrılan ülker ile kendi şartlarına göre olumlu ilişkiler kurmak istiyordu.
Batı’nın sürekli Rusya’yı tecrit etmeye ve dış dünya ile bağlantısını koparmaya çalıştığına inandığı için umudu hızla öfkeye dönüştü.
Gürcistan’ın o dönemki cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ülkesinin NATO üyesi olmak istediğini açıkladığında Putin öfkeden deliye döndü. Gürcistan’ın Rusya yanlısı ayrılıkçı bölge Güney Osetya’da yeniden kontrolü ele geçirme girişimini de bir bahane olarak kullandı ve Gürcistan’ı işgal etti.
Rus ordusu beş gün içinde Gürcistan ordusunu yenilgiye uğrattı. Gürcü lider Saakaşvili, küçük düşürücü bir anlaşma imzaladı.
Batı öfkelendi ancak henüz bir yıl bile geçmeden dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Rusya ile ilişkileri “sıfırlama” teklifinde bulundu.
Hatta 2018 Dünya Futbol Şampiyonası’nın ev sahipliği verilerek, Rusya ödüllendirildi.
Bütün bu olan bitenin ardından Putin’in güce olan inancı daha da pekişti. Putin açıkça gördü ki güç kullanmak işe yarıyord. Zayıf ve istikrarsız Batı sinirlenecek, ancak sonunda kararlı bir irade karşısında geri adım atacaktı.
MOSKOVA PROTESTOLARI
Rus kamuoyu, 2011’de gerçekleşen parlamento seçimlerine hile karıştırığına olan inancı her geçen gün arttı. Putin’in 2012’de yeniden aday olacağını açıklaması ise protestoları daha da alevlendirdi.
Moskova meydanını dolduran protestocular, “Bolotnaya Protestoları” olarak bilinen ve Putin yönetimindeki Rusya’da ilk büyük çaplı muhalif halk hareketini gerçekleştirdi.
Protestolara karşı Putin’in tek bir inancı vardı ki o da eylemlerin Washington tarafından teşvik edildiği ve yönetildiği yönündeydi.
Putin eylemlerin sorumlusu olarak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı gördü. Putin için bu,
Putin, protestoların Washington tarafından ateşlendiği, yüreklendirildiği ve yönetildiğine inanıyordu ve doğrudan dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı suçluyordu. Putin için artık iş ciddiye binmişti ve Batı’nın doğrudan onun için geldiğinin, savaşın esas şimdi başladığının kanıtıydı.
COVİD-19
Çinde başlayan ve dünyayı hızla etkisi altına alan Covid-19 süresince Putin, kendi kurmayları için bile alışılmadık bir hamle ile kendini tecrit altına aldı.
Putin ile görüşmek isteyen kişiler, iki hafta boyunca güvenlik güçlerinin kontrolü altında karantinaya alınıyordu. Karantina süreci biten kişilere, mikropları öldüren ultraviyole ışınlarının verildiği ve dezenfektanın püskürtüldüğü bir koridordan geçmek zorunda kalıyordu.
Bu dönemde Putin’le yüz yüze görüşebilen müttefiklerinin ve danışmanlarının sayısı çarpıcı şekilde azaldı. Çevresinde sadece, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen ve onun her şeyine “evet” cevabını veren “yoldaşlar” kaldı.
Farklı fikirlere kapalı ve Rusya’yı arada sırada görebilen Putin, tüm varsayımlarının doğru olduğuna, tüm önyargılarının haklı olduğuna inandı. Böylece Ukrayna işgalinin tohumları atılmış oldu.